6 Şubat 2012 Pazartesi

Kırgınlık ve İnsanlık









Kolaydır kalp kırmak ve kırılmak. Her geçen gün daha da kırıldığımı hissediyorum. İnsanları sevemiyorum, sevdiklerim olduğunda da kaybetmekten korkuyorum. Ama en büyük yarayı onlar açıyor gönlümde. Neden?


Değer verdiğimizden mi? Bu ne saçma bir düzen?


İnsan, sevdiğine ve sevildiğine karşı nasıl bu kadar duyarsız kalabilir ki? Saçmalık!


Belki de suskunluğum neden oluyor. Bilmiyorum. Onları incitmekten korkuyorum, çekiniyorum. Vicdanım el vermiyor sanırım, bilmiyorum. Ama aynı karşılığı ben bulamıyorum.


Karşılıksız sevmek gibi bir şey söz konusu mudur? Sanmıyorum. Allah'a karşı olan sevgimizin sonunda bile, dualarımızın karşılığı yok mu?  Belki de vardır ama biz daha keşfedememişizdir.


Hala merak ediyorum yanlış olan ne? Ben miyim?


Sıkıldım artık kafamdaki soru işaretlerinden ve bana gelip kafamdan bunları atmamı salık veren bıdıbıdılardan. Yapabilsem yapardım herhalde değil mi?


Sıkıldım insanların ne istediklerini bilmemezliklerinden. Karşısındakinin hislerinden önce kendi isteklerinin peşinden koşanlardan. 
Güneşimi uyandırmak istiyorum ben her şeye karşı. Yaşamak ve gülmek. Yaşamak istiyorum ben! Sorulardan, sorgulardan, yargılanmaktan öte olmak istiyorum. 


Neden başkalarına bu kadar önem veririz anlamam. Neden başkalarının bizim hakkımızda iyi düşünmesini isteriz? Neden hep kendimizi anlatma derdindeyiz? 
Neden kendimizi başkalarına kabul ettirme ya da beğendirme derdindeyiz? Bir kere bile olsa onları kafamızdan siktir edemiyoruz! Neden?


Böyle bir hayatı ve bu hayatı benimseyenleri kabul etmiyorum. Varsa böyle biri siktirip gidebilir. 


Başkalarının müdahalesi olmadan yaşamalı insan hayatı. Kırılan kalbimizi sarmanın bir yolunu bulmalıyız hep. Gelin, güneşimizi uyandırmalıyız!

5 Şubat 2012 Pazar

Yüreğimizdeki Güneş: Aşk



Aşk dedikleri ne? Gelip geçen bunca aşk? Ben bunu bilemedim. Üstüne de çok kafa patlatmadım açıkçası.


Bir çok kereler aşık oldum ya da öyle sandım. İnsan aşıkken daha mutlu, daha ışıltılı ve belirgin oluyor. Hayat daha bir güzel görünüyor. Nasıl bir hormonsa bu insan yaşadığı her güçlüğe şükrediyor. İçindeki güneş daha bir ışıltılı, büyük doğuyor. Çok şaşırtıcı.


Ama acısı da bir o kadar yakıcı. Kişiyi kendinden ediyor, durum geri dönülemez oluyor. Aşık olunan kişiyi de geçiyor durum. En acı olanı, aslında, aşık olduğumuz kişiye değil, içimizdeki bu acıya bağımlı kalıyoruz. Sanki o acı bitince her şey bitecekmiş gibi. Acıdan zevk alıyoruz adeta. 


Yazılan onca şarkı, onca şiir aslında içimizdeki acının etkisi. Uzaktan bakıldığında, aşık olduğumuz kişiye bu kadar değer vermiyoruz aslında.


Ben hep şunu söylerdim: "Ona aşık değilim, içimdekine aşığım."


Tam bir palavra açıkçası. Aşk acı mı yoksa mutluluk mu? Bunu bilmek lazım öncelikle. 


Bilimin, aşk için yaptığı açıklamaları beni zerre ilgilendirmiyor. Akıl ve mantıkla, aşk bir arada, olacak şey mi? Aşkın gözü kördür lafları da çok saçma. Aşk yaşayan bir şey mi? Yoksa yaşattığımız bir şey mi?

İnsan acıya müptela olabilir mi?


Olabilir bence. Zira biz, insanoğlu, acıdan zevk alıyoruz. Ağlaya ağlaya dinlediğimiz şarkılardan, kendimize  yasakladığımız anıları hatırlamaktan zevk alıyoruz. Sanki içimizdeki boşluğu, acımız ne kadar büyük olursa o kadar çok doldurabilecekmişiz gibi. 


Ama doluyor mu?


Kendimden örnek verecek olursam, daha da büyüyor boşluğum. Anlamsız oluyor. Ama biraz dingin ve huzurlu. Düşünüyorum da acaba her şey içimizdeki anlamlandıramadığımız bu boşluğa mı ait? Bilmiyorum.









Yine de sevmek, güzel. Aşk, dünyadaki en mükemmel ve en gerçek duygu.


Yüreğimizdeki güneşimizin kaynağı. Sevgisiz bir dünyada nasıl nefes almalı? Ben can çekişiyorum. 


Aşıkken yüreğim kocaman bir güneş. Işık veren, ısıtan, büyüten, olgunlaştıran güneş. Denize maviliğine veren güneş. Hayatımı yaşanılabilir kılan, her nefes alışımda şükrettiren bir güneş. Acısı ne kadar yakıcı olursa olsun. 


Aşk, yeryüzündeki en gerçek şey.


Eğer aşıksanız bırakın dünyayı kendi haline. Sadece siz ve o, başka bir şeye yer yok. Belki bencilce olabilir ama bırakın, siz olmadan da döner dünya. Sadece kalbinizi dinleyin. Sorulara, geçmişe ya da geleceğe takılmayın. Kaybolun aşkın içinde. Utanmayın, sıkılmayın. Düşünmeyin insanları. Duygularınızın gerçek olması yeterli. Konuşmaya gerek yok. Sessizlik de anlatabilir içinizdekileri. Ya da bir öpüş. 

3 Şubat 2012 Cuma

Hayattaki Ilkler



İlkler güzeldir derler hep. Öyle midir? Benim hiç öyle olmadı. 


İlklerim hep kötü olduğundan mıdır nedir beni bir korku sardı. Bir tutukluluk oldu. Bir ateş oldu içimde. Yenmeye çalıştıkça telaşlandım. Telaşlandıkça çaresiz kaldım. 


Anlatamadım derdimi. Hep içimde bir yerlerde kaldı. Oysaki ben hepsini anladım. Anlamamam gereken yerde  salağa yattım. Bir yerden sonra insanlar, onları anlamamı istediler benden. Anladım hepsini ama onlar beni anlamadı, dinlemediler ki. 


Bir arkadaşım vardı. O kadar farklı bir dünyamız vardı ki onunla. Onun yanında mutluydum, en önemlisi onun yanında rol yapmıyordum.


Önemli olan da bu değil midir? İnsanın, kendisi olduğu yer onun evi değil midir? Ben onu evim gibi görüyordum. Onu kaybetmekten korkuyordum.


Sonra benden hoşlandığını belli etmeye başladı. Korktum. İlk ilişkim de böyle başlamıştı çünkü. Anlamamazlıktan geldim. Sonra itiraf etti. Ben sustum. Sordu, cevap veremedim. Gözlerime bak dedi, bakamadım.


Sonra ilk öpücüğüm gerçekleşti.Gözlerine baktım o zaman. Biliyordum, beni anlamayacaktı. Ne zaman anlaşıldım ki? Ne olacak dedim kendi kendime. Cevabım yoktu. O yine sordu, ben sustum.


Ne diyecektim? Olmayacağını bile bile niye kendimizi kandıracaktık? Ben emin değildim ondan. O da kendinden emin değildi zaten. Yine de bir umut doğdu içime, güneşim uyandı. Belki yapabilirdik. 


Anlattım korkularımı. Durdu: Tuhafsın, anlamıyorum seni. En iyisi biz arkadaş kalalım dedi. Sustum.


Kızdım ona ama sustum. Ne diyecektim? En güzel anımı çaldın, ben kaçtım sen umursamadın çünkü o an kendi açlığını doyurmak peşindeydin, benim hislerimi hiçe saydın!










Diyemedim. İnsanlar böyledir çünkü. Ne istediklerini bilmezler, en fazla zararı sevdiklerine verirler. Anlamazlar, anlamaya da çalışmazlar. En önde kendi arzuları vardır, karşısındakinin hislerini hiçe sayarlar. İnsanlar bencildirler.


Açıklama olarak hep şunu dinledim; seni anlamıyorum.


Oysaki hiç bir şey dememiştim. Hep susmuştum. İçimdekileri belki incinir diye hep saklamıştım. Güvendiklerim kendi elleriyle yağdırdılar karlarını, kendi elleriyle yıktılar bendeki yerlerini. Ben hep sustum. Hatam buradan kaynaklıydı belki.


En azından bencillik etmiyorum. İnsanların hislerine elimden geldiğince önem veriyorum. Kalbim kırık olsa da içim rahat.Belki de bu yüzden anlaşılmıyorum. 


İlkler hep güzel midir? Hiç sanmıyorum. En azından benim ilklerim çalındı ellerimden. Önemli olan ilk veya son olması değil, ben anladım. Önemli olan gerçek olması. Gerçek.

Mutlu Olmak Dedikleri Ne?



                                             Mutlu olmak dedikleri ne? Kimbilir? 
Mutluluk zaman gibidir; hareketsizdir ve insanlar gelip geçerler. Gelip geçerler. Gelip geçerler. Yıldızlarla dolu bir gece istiyordum, Adam. Irmakta yansıyan ayın gümüş tepsisinde uyumak. Benim gecemin bunlarla ilgisi yok, değil mi? Yalnızca solunumu güçleştiren ve saçları vıcık vıcık yapan şu hafif sis.


Yeniden bir çocuğum. Düş gören bir çocuk. Yalnız bir çocuk. Neden büyümeli? İstemiyorum! Hiç bir zaman istemedim. Ama zaman durdu, ben devam ettim. Aslında, kimse insanların acıya katlanma gücünü bilemez. Tek bilen kendi yüreğimizdir. Ve neye yarar?


Neye yarar Adam? Beni işitiyor musun? Konuş, Adam. Öğret bana yeniden güneşi uyandırmayı. Devam etmek, ilerlemek, gelip geçmek zorunluluğunu kabul etmeyi. İlerlemek ve güneşi uyandırmak, güç değil mi Adam?
Yalvarırım, bunu senden son kez istiyorum, yanıt ver; büyük insanlar güneşi nasıl uyandırabilirler? Yalnızca bu kez.


İyi ya, Adam. Büyükler güneşi uyandırmayı bilmezler! Öyleyse Tanrı'nın iyiliği, yarın olur da, güneşi uyandırıverir. Tüm dingin sonsuzluk için yaptığı gibi.


Önemi yok, kendim için şarkı söylemeyi sürdüreceğim, çünkü, ne mutlu bana ki hala pişmanlığın ne anlama geldiğini biliyorum:


Bir cururu-kurbağası
Irmak kıyısında
Kurbağa şarkıya başladı mı
küçük kız,
Üşüdüğünü söyler...
Üşüdüğünü söyler...
Üşüdüğünü söyler...
Üşüdüğünü söyler...


Güneşi Uyandıralım / JOSE MAURO DE VASCONCELOS